ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE REALİST TEORİ VE ADALET DOKTRİNİ ÇERÇEVESİNDE İRAN İSLAM CUMHURİYETİ’NİN NÜKLEER ENERJİ KULLANIMINA DAİR ŞÜPHELER HAKKINDA BİR DEĞERLENDİRME


Özet Görüntüleme: 41

Yazarlar

  • Gürkan Biçen :İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Vakfı

Anahtar Kelimeler:

Uluslararası ilişkiler- Realist teori- Adalet doktrini- Nükleer enerji- İran

Özet

ÖZET

Amerika Birleşik Devletleri’nin İkinci Dünya Savaşı’nda Hiroşima ve Nagazaki’de kullandığı nükleer bombaların yıkıcı gücü nükleer enerjinin silah haline getirilmesi konusunda bir endişe yaratmış ve bu durum aynı zamanda bir caydırıcılık dengesi oluşturmuştur. Savaş sonrası düzende nükleer silaha sahip ülkelerin ayrıcalıklı konumu korunmuş, diğer ülkelerin nükleer enerji kullanma hakkı tanınsa da bunun nükleer silaha dönüştürülmesinin önüne geçecek önlemler alınmaya ve mekanizmalar oluşturulmaya çalışılmıştır.

İran’ın nükleer enerji kullanımına dair hedef ve projeleri Şah dönemine dayanmaktadır. Ne var ki Şah döneminde İran’ın nükleer enerji kullanımını destekleyen ülkeler İran İslam İnkılabı’nın ardından bu pozisyonlarını terk etmişlerdir. Bu gün itibariyle bu ülkeler İslam Cumhuriyeti’nin nükleer enerjiye dair teknolojileri elde etme ve  kullanma amacının nükleer silah imal etmeye dayalı olduğunu ileri sürmektedirler. İran İslam Cumhuriyeti’nin yetkilileri ise İslam’ın temel ilkelerine bağlı bir anayasaya sahip olan İran İslam Cumhuriyeti’nin böyle bir niyetinin olmadığını ve aynı zamanda din adamı olan devlet yetkililerinin İslam hukuku çerçevesinde verdikleri hükümler ile nükleer silah imalini ve kullanımını yasakladıklarını dile getirmektedirler. İran İslam Cumhuriyeti yetkililerinin sözlü ve yazılı güvencelerine karşılık Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin veto hakkına sahip daimi üyeleri sunulan bu güvencelerin kesinlik arz edemeyeceğini, İran İslam Cumhuriyeti’nin mevcut yönetici kadrosunun değişmesi halinde yeni idarecilerin başkaca bir karara varabileceğini ve hatta mevcut yöneticlerin de hali hazırdaki duruş ve kararlarını değiştirebileceğini ileri sürmektedirler.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerinin bu yöndeki endişelerinin temelinde konuya uluslararası ilişkiler sahasında cari Realist teori ışığında bakıyor olmaları yatarken, İran İslam Cumhuriyeti yetkililerinin bakış açısını Adalet doktrini diyebileceğimiz, İslam’ın idarecide aradığı vasıflara dair kayıtlar oluşturmaktadır.

Bu çalışma ile tarafların oluşturdukları pozisyonun kendi bakış açıları açısından temellerini ve etkilerini ve nihayet mevcut bakış açılarının sürdürülmesi halinde tereddüt içermeyen bir uzlaşı noktasına varılma ihtimalini incelemeyi amaçlamaktayız. Bu amaca uluşmak için Realist teorinin temel kavramları ve yaklaşımı ile Adalet doktrinin kavramsal çerçevesi incelenmiş, bu çerçeveden hareketle mevcut ihtilaf değerlendirilmiştir.

Çalışmanın nihayetinde, Realist teori ile Adalet doktrini arasında devleti idare edenlerin vasıfları ve toplumun menfaatleri gerektirdiğinde yapabileceklerinin sınırlarına dair uzlaşma kabul etmeyecek mahiyette fark bulunduğundan, tarafların mevcut bakış açılarını korumaları halinde, tüm tarafların haklarını tam anlamıyla koruyan ve tereddüt içermeyen bir anlaşmaya ulaşmalarının son derece zor olduğu kanaatine varılmıştır.

 

Yayınlanmış

07.06.2023

Sayı

Bölüm

Bildiri